31 Ağustos 2009 Pazartesi

sex-ed




29 Ağustos 2009 Cumartesi

natureboy


my lately exploration from the mysterious labyrinths of internet. i haven't listened deeply yet this is something acoustic with interesting vocals and some great ensturments. enjoy!


28 Ağustos 2009 Cuma

bana yalan söylediler - 2

bahsettiğim kısa filmin devam niteliğindeki devamı. -bu cümle literatüre geçsin istiyorum-


i ♥ adidas






in adidas we trust

27 Ağustos 2009 Perşembe

bana yalan söylediler - 1

'ıssız adam' ve muadili filmlere bambaşka bir tarzda yorum getirmiş iki kısa filmli -şimdilik!- bir seri. ikinci film de yolda




aydın maiden

magic eight ball

bir kısmımız onu interstate 60'da tanıdık, kimimiz hala tanımıyor. o bir magic eight ball ve sizin için bir cevabı var.






bu özünde sert bir yazıdır: ucundan accık

sünnet, dünya üzerinde erkeğe yapılmış en büyük kötülüktür ve minarenin kılıfı da hazırdır. bilinenin aksine islam ile başlayan bir olay değildir. mö 6000'li yıllardan beri var olduğu hatta mısır'da bazı mumyaların sünnetli olduğu da bilinmektedir.

sünnetin bir islam geleneği olmasının nedeni birçok hastalık riskini azaltması değildir. en azından öncelikli sebep değildir. islam başta olmak üzere tüm ilahi dinler dünyevi zevklerden uzak durmayı, nefse hakim olmayı öğütler. cinsellik belki de dünyevi zevklerin en zevklilerinden birisidir. erkekler sevişirken fiziksel hazzı penis uçlarından alır ve penis ucunu bir deri parçası korur. sünnet dediğimiz olay bu çok çok hassas bölgeyi koruyan o deri parçasının kesilip, o hassas bölgenin açıkta kalmasına neden olan bir operasyondur. sünnetten sonra o hassas penis başı bütün gün bir kumaşa deyip zamanla o hassasiyetini yitirir ve seksten alınan fiziksel zevk büyük oranda azalır. bu azalma asla belli bir noktada durmaz ve zamanla o hassasiyet yok olur. dolayısıyla ilahi dinlerin istediği olur ve dünyevi zevklerden en az ölçüde faydalanılır. bunun dışında doğar doğmaz ya da bebeklik dönemi içinde sünnet olan çocukların damar, doku, kas yapıları tam olarak oluşmadığından bu dönemdeki sünnet operasyonlarında yapılan müdahalelerin -dikiş veya derinin kesilmesi gibi- bebeğin cinsel organı üzerinde, yanlış dikiş ya da fazla kesimden dolayı eğrilik ya da dikiş sırasında kılcal damaralrdan birinin tıkanması sonucu ileride ereksiyon olamama gibi geri dönülmez tahribatlar yaratabilir. çoğumuzun sünnet olduğu 6-11 yaş aralığında olan sünnetlerde yine az önce belirttiğim sorunların oluşmasının yanı sıra sünnetten sonra derinin esneklik özelliğini kaybetmesinden dolayı penis büyümesinde -ereksiyon değil normal büyüklük- sorunlar yaşanabilir.


bunların yannda sünnetin, deri iltahabı, deri darlığı, frengi, belsoğukluğu ve kanser gibi hastalıklarının önlenmesinde etkili olduğu da gerçketir. fakat bu ihtimaller için sünnet olan bir insanın diş eti hastalıklarından korunmak için dişlerini de çektirmesi gerekir. tıbbın yeterli olmadığı yıllarda bu risklere karşı sünnet bir nebze anlaşılabilir sonuçta yeteri kadar temizlenme imkaanı yok, hastalıkların tedavileri zor vs... ama kanser hariç yukarıdaki hastalıkların semptomları kendini telafi edilebilir süreçlerde belli ediyor. kanser için de 6 ayda bir check-up yaptırıverin bi' zahmet. yani sünnet bir anlamda ihtimaller denizinde kulaç atmaktır.

bir de sünnettin erken boşalmayı önlediğine dair aptalca bir savunuş var. doğru, sünnet erken boşalmayı önleyebilir ama nedeni penis başının hassasiyetini yitirmesidir. bunu savunmak, dildeki duyu hücrelerini aldırıp 'abi ben kebaba bir kilo acı boşaltıp öyle yiyiyorum' demekten zerre farksızdır. ayrıca türkleri ele alırsak millet olarak ortalama boşalma süremiz 5-10 saniye. lan bırak sünnet etme adamı 10 saniyede boşalacağına 5 saniyede boşalır ama fiziksel olarak daha çok haz alır. hatuna yazık olmuş zaten bi' kere.


sünnet artık bir gelenekten öte bir toplumda varoluş zorunluluğu haline gelmiştir. amerika'da asosyal, içine kapanık çocuklar nasıl alay konusu oluyor, eziliyorsa türkiye'de de bu, sünnet olmayan çocuk için geçerli bir hal almıştır. sünnet olayına toplum genelinden farklı yaklaşan ebeveynler ise çocuklarıyla bu konuda iletişim konusunda haklı olarak zorluk yaşamaktadır. öyle ki zihinsel engelli bir çocuk bile bu saçmalıktan nasibini almıştır.


son olarak, dövme, küpe gibi vücudun şekli değiştirilerek yapılan işlemlere 'allah o vücudu sana öyle emanet etti. onu, sana verdiği gibi ona geri vermelisin' diyen kişilere sormak istiyorum allah aynı allah, vücut aynı vücut, e ne diye adamın çükünü kesiyorsun ki? diyelim ki dövmem, küpem yok. ama onun verdiği vücudun bi kısmını çüklü pilav yapıp yedim. nası olacak? ha, dersin ki; küçükken penisin boyu kestirilemiyor bunun zencisi var, arabı var, orda default olarak fazlalık payı bırakmışlar biz sonradan fazlalığı alıyoruz. o zaman sana söyleyecek hakkaten sözüm yok. eyvallah derim ayaklarımı götüme vura vura kaçarım.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

the last days of gravity



Younger Brother, internette umarsızca sörf yaparken keşfettiğim bir grup. yazımın başlığı oluşturan kelimeler ise ikinci albümlerinin adı, the last days of gravity.
Younger Brother, Simon Posword ve Benji Vaughn adlı iki ingiliz müzisyenin ortak çalışması. 2003 yılında hayata geçirmişler bu projeyi. bu arkadaşların kendi solo projeleri de var bunlar da sırayla hallucinogen ve prometheus fakat solo projelerindeki tarzları daha farklı. sonuç olarak yine haklıyım; müzik dünyaya adadan yayılıyor.
albümün adından da anlaşılacağı gibi öyle bir anda yenip yutulacak, bir iki kere dinlenip bir kenara atılacak bir albüm değil. albüme ilk rastladığım da adı çok çekici geldi. daha sonra google'dan albüm kapağını arattım -googled it- albümü dinleme isteğim iki kat arttı. bulunduğum yerde, bu albümü kısa vadede temin etme olasılığım olmadığından grooveshark üzerinden tüm albümü dinledim, hala da dinliyorum.
younger brother'ın tarzı psychedelic downtempo fakat the last days of gravity albümü için pink floydsal psychedelic downtempo demek daha tanımlayıcı olur hatta 'cuk' oturur. albümde, özellikle de 'all i want' adlı şarkıda pink floyd esintileri o kadar net hissediliyor ki. bu nedenle bu tarzın dışındaki dinleyicilere de hitap ediyor. albüm genel olarak tatmin edici. kalitesiz elektronik müziğin o tekrar eden ritmleri, rahatsız edici bas sesleri yok... dinlemek için ideal. en azından denemeye değer.
son olarak albüm kapağını, pink floyd, led zeppelin, 10cc, the cranberries, muse, the mars volta gibi isimlerle çalışmış Storm Thorgerson yapmış.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

koltukaltı kılları rastalı kıvama gelmiş kız




--bölüm 1--
rüyamın en güzel yerinden nokia'nın çakma doğa sesleriyle bezenmiş alarmıyla uyandım, doğruldum, 90 derecede ve kısa programda yıkadığım uzun beyaz fanilamı çıkardıktan sonra öğrenci evinin olmazsa olmazlarından olan dumble'larımı elime alıp bir süre laktik asit fermantasyonu yaptırdım, o görkemli olacakları günlerin geleceğine inandığım kol kaslarıma. apartmandan çıkıp kırmızı 68 mustang'ima atladım ray-ban'lerim elbette gözümdeydi. teybe bir jimi hendrix kaseti taktım.
--bölüm 2--
okula vardığımda olanları yadırgamadım; tipik karmaşa, hafif körfez kokusu ve anlayışsız insanlar vardı her yerde. arabayı parkettim, üzerimdeki tüm gözlerle kafeteryaya, bizim çocukların yanına doğru yürüdüm, oturdum. gözler hala üzerimdeydi. kızların bel gölgesinde bulunan çukurları görmemle birlikte yazın kesin geldiğine kanaat getirdiğim güneşli bir öğle vaktinin tam ortasındaydım. bir şeyler seziyordum, doğru gitmeyen bir şeyler vardı. o sırada cat walk adımlarla oturdu yanımdaki masaya gözlüklerimin üzerinden süzdüm kendisini. o da bunu farketti ve hoşuna gitti. ben de bunu farkettiğini farkettim, o da bunu farkettiğini farkettiğimi farketti, ben de bunu farkettiğini farkettiğimi farkettiğini farkettim, o da bunu farkettiğini farkettiğimi farke... bir süre bakıştık. öyle anlamlı bakıyordu ki, kafeteryadaki her masanın üzerinde kendisini defalarca hoplatmamı istediğinden o kadar emindim artık... derken hiç olmayan oldu. yıllardır ülkemize soğuk hava dalgası yollayan balkanlar, bu defa bir sıcak hava dalgası estirdi, giydiği kolsuz beyaz t-shirt'ünün üzerinden her kıvrımı belli oluyordu. uzun, platin rengi, kıvırcık saçları tenine deyip rahatsız olmuş olacak ki kollarını kaldırıp saçlarını düzeltmek istedi. kollarını kaldırmasıyla koltukaltlarında her iki tarafta birer tane olmak üzere beslediği bob marleyler'i gördüm. şarkısını söyleyip eğleniyorlardı. biliyordum o şarkının anlamı o değildi. erkek için bir mesaj yoktu o şarkıda, kadına diyordu ağlama diye ama .
--bölüm 3--
o an mustang'in anahtarları düştü elimden, fırsatçı arkadaşlardan birisi 'abi bi tur atıp geliyom' diye uzadı hemen. yıllarıdır, yüzümü yıkamak için bile çıkarmadığım ray-banlerimi çıkartmışım gözümden, hatırlamıyorum. adeta bir yıkım olmuştu benim için. yatayda 3 mil, dikeyde 100 feet'ten görülebilecek bir şeyi nasıl olmuştu da görememiştim? hayat devam ediyordu, toparlandım, 'demek ki gözüme bi' görünecek varmış' diyip elektronik sınavına girdim, büte kaldım...

21 Ağustos 2009 Cuma

hamburger, asla sadece hamburger değildir!


dayıcım büfe; hayatımda yediğim en güzel hamburgerleri yapan yer. adının büfe olduğuna bakmayın 15, bilemedin 20 metrekarelik dikdörtgen bir dükkanda 3-5 sandalye ile 30 küsür yıldır zerre değişmeden müdavimlerine hizmet ediyor ve her seferinde o enfes tadı almanız mümkün. personelin bile aynı olduğu söyleniyor. baba-oğul ve muhtemelen akraba olan bir iki kişi daha birlikte çalışıyor. raftaki saman kağıtlarından, dekorasyonundan, derin futbol muhabbetinden hala ilk günki havasını taşıdığı kolayca hissedilebilir. kocaeli'de halkevi diye bilinen meydanda -zira halkevi var o meydanda- bulunan fevziye cami'nin tam karşısında, osmanlı gayrimenkul'ün altında. dikkatli bakmazsanız göremeyeceğiniz bir dükkan. hamburger, yengen, sosisli... eğer yolunuz kocaeli'ye düşerse hiçbir yere uğramasanız bile burayı es geçmeyin. son olarak bir öneri, 3-5 liralık bir hesap için büyük banknotlar verirseniz eğer sosisli kepçesini kafanıza yemeniz hiç şaşırtıcı olmaz çünki patron -baba- biraz asabi. aman diyim (:

üniversiteden mezun olmada top sakal eşiği

isviçreli bilim adamları ve benim yaptığım gözlemler sonucu nasa'nın belirlediği eşiktir. sadece amerika da değil, tüm avrupa, orta asya'nın bir bölümünde de geçerli olacak eşiktir. neden orta asya'nın bir bölümü diye takılan arkadaşlar için söylüyorum, o belli bölümden sonrasında yaşayan adamın normalde suratında tüy çıkmıyor, suratını geçtim adamların saçları peluş gibi lan, gel gelelim top sakal çıksın.

top sakal eşiğine göre:

nizami top sakal; bıyık ve çenedeki sakallarla, dudakların her iki yanından inen ve dudaklara doksan derece olacak şekilde, bıyık ve çendeki sakalları birleştiren 2 milimetre genişliğindeki sakallarla birleştirilerek oluşturulacak sakaldır. sırıtıldığında top sakalın dikdörtgen veya kare şeklinde olması ayrıca onur belgesi sebebidir.

top sakalı tam olarak çıkmayan öğrenciler ise katiyetle mezun edilmeyecektir. bu öğrencilerin okulları; bıyık ve çene altı sakalları hiç birleşmiyorlarsa 1 yıl, 'kanka benim bi' taraf birleşiyo ama diğer tarafta yok bişey' gibiyse 1 dönem uzayacaktır. eğer öğrencinin suratı pasparlaksa her dersin ortalaması en az b olmak zorundadır. bunun yanında bitirme tezini almak için ikinci sınıftan dersi olmamak ve cüzdanda prezervatif taşımak -çileklisi ekstra 15 puan- zorunludur.

sakallarını komple kestikten yarım saat sonra sakalları eski kıvamına gelmiş öğrenciler bu uygulamanın dışında olup, bu kişilerden kep ve cüppe parası da istenmeyecektir.

not: şaka maka bu sene hep top sakallılar bitirdi lan okulu. vay anasını...