30 Ocak 2010 Cumartesi

100 metre ileriye taşındık!

Uzun zamandır konuşlandığım  molloc.blogspot.com adresinden, hem yerimin hem de gerimin dar gelmesi sebebiyle arshavinsevenadam.blogspot.com adresine taşındım. ferah ferah, oh miss... içimdeki arshavin sevgisi bambaşka, o da başka bir post'un konusu. 


Taşınmak da hagaten -hakikaten-  çok ama çok zahmetli bir iş. yıllardır öğrenciyim, hepimizin bildiği gibi 5 yılı geçince daha fazla yıl söylenmez yıllardır denir. Neyse yıllardır öğrenciyim, buna rağmen üniversiteye başladığım yıldan itibaren yıllık taşınma ortalamasını hesapladığımda yıllık ortalamam 1'in üzerinde. 


Oturduğum kimi yerde, aslında oturduğum yerine konuşlandığım demek daha doğru olur çünkü konar göçer olarak kaldığım yerlerdi çoğu. Evet konuşlandığım bazı evlerde, sabah evden çıkarken, ev sahibimiz olan hacı kulağımdaki küpeleri görmesin diye nisan ayında evden bereyle çıkarken, yine aynı evde, hacının orta katta oturan yeni evlenmiş oğlunun ve gelininin inlemeli, hoplatmalı fantezilerini dinledim radyo 1 dinler gibi. Kimi yerlerde  neredeyse her üniversite öğrencisi gibi potansiyel sapık muamelesi gördüm. Şimdi hacı o da enteresan bir mevzu. Üniversite öğrencilerine sapkın gözüyle bakan güruh, öğrenci erkekleri potansiyel sapık, kızları ise her önüne gelenle yatan insanlar sanıyolar. Lan insan evladı düşünsene, madem üniversitede her önüne gelenle yatan afet kızlar var, ben senin sakallı, bıyıklı ananı bacını napayım lan? Birlikte olduğum insanda sakal, bıyık arasam gay -burdan eşcinsel insanlara saygıyla yaklaştığımı da özellikle belirtirim- olurum George Michael'e kasarım en olmadı ev arkadaşım lüff'e yazarım. hem sakallı bıyıklı olacak hem de vajinası olacak. bu şekilde bize gelmez yani. Bu coğrafyada sıkça rastladığımız orospu çocuğu ev sahibine de denk geldim tabi hatta ilk buna denk geldim. Bağlasan, hayvanın durmayacağı evleri kişi başı fahiş fiyattan yaslamaya çalışan adamlardan biriydi işte. Neyse ki bunlarla hiç muhattap olmak zorunda kalmadım. Özünde tüm bu göçebelik hayatı ilk sene yerleştiğim yurdun müdürünü silkelememle başladı ama frekansı yüksek silkelemişim tabi adam rezonansa girince birkaç dişi düştü... Ama haklıydım! Sonrasında da kavimler göçüne naçizane katkılarımı esirgemedim. Ha benim de işin bokunu çıkarttığım zamanlar oldu tabi. Bi keresinde gecenin saat ikisinde ayrıca hafta içi bir gündü, 3 ev arkadaşı birbirimizi banyoda ıslata ıslata döverken -aktiviteye gel- banyonun havalandırmasından yayılan ses, 3 kat aşağıdaki bebeği bile uyandırmaya yetecek kadar arttığında tüm daireler toplanıp kapımıza geldi. Sonra bir defasında da yine gecenin bir yarısı, rakı sofrasını kurmuşuz kalabalığız, kafalar bi milyon olmuş falan grizu'nun bütün bunlar düş şarkısı çalmaya başladı tabi o kafayla mastar eki olan -mak -mek'i eğlencelik kipinin eki olarak kullanınca olanlar oldu. şarkının nakaratında 'bütün bunlar düş' dedikçe, biz vücudumuzun tüm kemikli kısımlarını, önce havaya zıplamak suretiyle dairenin zeminine hunharca vurduk aramızda 1 kental ve üzerinde adamlar var, düşün yani. Şarkı bitti, herkes kendini bulduğu bir köşeye savurdu ve içimizden biri 'abi ne kadar güzel komşularımız var gecenin bir yarısı gürültünün amına koduk bir tane bile gelen yok' dedi iştirak ettiği hıyarlığı kabul ederek. Bilmiyorum, karmanın getirdiği bir şey miydi, yoksa komşuların çağırdığı bir şey mi kapı çaldı, açtık, iki polis. Aklıma, bit pazarından çaldığım ufak tefek şeyler geldi neyse ki benim için değil topluca yaptığımız gürültü için gelmişlerdi ve herhangi bir polisten beklemeyeceğim kadar nazikçe uyarıp gittler ki hiç haketmememize rağmen. Ertesi sabah asansörde öğrendim ki kendi rekorumuzu kırmışız, bu defa 5 kat aşağıdaki bebek uyanmış gürültümüze. Evet mahçup oldum gerçekten ama kendi rekorumuzu kırmanın verdiği gururu da içimde doyasıya yaşadım. Güzel şeyler de oldu tabi. Şu anda oturduğum eve taşınırken bir olay yaşadım ki bir komşudan öğrenci komşusuna söylemesi beklenmeyecek bir şey. Eve taşınıyoruz, eşyaları falan çıakrtıyoruz nefes nefeseyiz, taşındığımız dairenin yan dairesinin kapısı açıldı, yaşlı amca ve yaşlı bir teyze. Sandım ki sessiz olsun bik bik gibi şeyler söyleyecekler ama onlar beni, üçlü salto ve ardından gelen ikili burguyla çok fena göt ettiler... aramızda geçen konuşma aynen şöyleydi: 


amca ve teyze: hoş geldiniz evladım. bi ihtiyacınız var mı?
ben: yok, teyzecim teşekkür ederiz bik bik...
teyze: 3 tane erkek mi taşınıyosunuz?
ben (kendinden emin): evet, evet 3 kişiyiz sadece.
teyze: 3 tane erkek napacaksınız evde birer tane de kız arkadaş bulup öyle taşınsaydınız. kikikiki
amca: hohohohoho
ersen ve dadaşlar: hönk! zbam!


Ben bu diyalogdan sonra bi süre kendime gelemedim ama rahat insanlarla komşu olacağım için de mutlu oldum. inanır mısın, bir şevk geldi buzdolabının üzerine televizyonu koydum merdivenden öyle çıkarttım. Hala apartman olarak dini özel günlerde aşuresiydi, lokumuydu, baklavasıydı, şekeriydi unutmazlar sağolsunlar. bugüne kadar da dinden gördüğüm tek fayda da budur.


Velhasıl kelam, bir daha taşınmak istemem, eşya taşımak için çağıran ev taşıyan arkadaşı arkası ezilmiş kösele ayakkabıyla vurarım. Bu arada etrafınızda kiralık ev falan olursa haber verin. taşınmak seve seve değil...

oh laura

Probably it's the best thing grooveshark's brought to me. nowadays i wanna shout out that name, oh laaaurraaaaaa... oh laura's from north very very north, from sweden. i dunno, maybe it's all about the north weather ha (: i love north, i love north people, i love everything about north... ımm wait a sec, almost everything lol





Frida Öhrn on vocals, Jocke Olovsson and Jörgen Kjellgren on guitars, Rikard Lidhamn on bass and Magnus Olsson on drums are the members of Oh Laura also known as Laura

Jörgen Kjellgren, founding member, guitarist and co-songwriter of Oh Laura says : “It's all about Frida's voice, really. It's why we started and it's why we keep going..."






Their first album, a song inside my head, a demon in my bed was released in may, 2007 but i met with them in later 2009. i think it's a big miss for my musical pleasure. coz there are ten songs in album and none of them are worthless. every song in the album are easy listening, soothing and make you feel something. some of their songs make me feel like breathing the spring scent and the other ones make me feel like autumn smile. i think you'll agree with Jörgen Kjellgren words after listening Frida's voice.






28 Ocak 2010 Perşembe

geri dönüş...

neredeyse 3 aydır yazmıyorum şu yoğun dönemimde canım bir şeyler karalamak istedi dedim hadi elim değmişken bi de template'İni de değiştireyim blogun. demez olaydım... içimdeki o geri dönüş hevesi, bayram tatilinden dönen tatilcinin trafik çilesine döndü adeta. lan arkadaş bir tane düzgün template yok, maalesef yok abi... en sonunda önüme çıkan ilk template'i yükledim artık birkaç gün bununla idare edicem. yazılıp, çizilecek çok şey var, yarın sınavım var... neyse şindi yatayım sabah dinç kafayla çalışırım.