5 Temmuz 2008 Cumartesi

modern love

hani şu aldığımız ayakkabıların güzel kutularından benim de var bir tane rengi siyah ama içindekiler asla rengi kadar karamsar olmadı öyle görünseler bile hepsi benim için ayrı bir mutluluk kaynağı...benim için bir nevi zaman makinesi, sıkıldığım zamanlarda nazikçe kaldırıyorum kapağını içindeki her bir objeye baktığımda o ana geri dönüveriyorum sanki...aslında sadece ondan uzak olduğum zamanlarda açıyorum bu kutuyu çünki o yanımda olduğunda asla yalnız ve sıkılmış hissetmiyorum kendimi... hayatımın dönüm noktalarını yaşadığım ama aynı zamanda nefret ettiğim o yerde tanıştık ben gitar çalıyordum hesapta o da şarkı söleycekti bizimle, ska yapıp kendimizden geçecektik... konuşması, davranışları, olaylara yaklaşımı, hayat doluluğu.. gördüğüm, bildiğim herkesten çok farklıydı...çillerini çok sevmiştim ilk tanıştığımızda, enteresan bir çekim gücü vardı aramızda... zaten çok kısa bir süre sonra da flört etmeye başladık... ha birde topuklu ayakkabıları vardı başta çok yadırgadığım, sonra sonra anladım o ayakkabılar en çok ve sadece ona yakışıyor...ama ne yalan söyleyeyim epeycede üzüldü benim yüzümden... sonra bir gün farkettim ki onun alıp verdiği nefesi ben içime çekiyorum işte o zaman ben ona ne kadar aşık olduğumu anladım...fakat iş işten geçmek üzereydi... öyle saçma şeyler yaşıyorduk ki yukardaki bizi ayırmak için mantıklı bir sebep bulamamış da, bu da böyle oluversin demiş gibiydi gülmekten alamıyorduk kendimizi... işte ben en çok o zaman ağladım... tekrar yaşamak istemeyeceğim aynı zamanda da asla unutmak istemeyeceğim günlerdi... sarhoş halini de çok sevdim, karşımda dikilp öylece "ben geldim" deyişini...bir keresinde de "beni azad et" demişti ama nasıl yapılır bilmiyordum tam tersine koşa koşa ona gittim kapıyı açar açmaz sımsıkı sarıldım. hani insanın dünya yıkılsa umrunda olmayacağı anlar vardır ya işte bu da onlardan birisiydi...sonradan anlattı, kapıya kadar gelir beni dinleyip gidermiş usulca ta ki bir gün yakalanana kadar... sahne tanıdıkdı, ben koştum, o kapıyı açtı, sımsıkı sarıldım... aslında bu kadar basit değil tabi herşey ama bu tahammül edilebilir kısmı. eğer tuttuğunuz elin dünyadaki en mükemmel varlığın eli olduğunun farkındaysanız ve onunla birlikte bir başkasının düğününde eğlenebiliyorsanız işlerin iyi gitme ihtimali var demektir sanırım önemli olan da bu...
son olarak,
this modern love...breaks me...
this modern love...wastes me...

punk prenses'e...

3 Temmuz 2008 Perşembe

puantiyeli bardak

ne garip lan puantiyeli bardak
pergel, şarapnel kafamdaki kepek belkide
mavi göz kalemi kadar mide bulandırıcı
kusmuk sarısı hayallerim
"sokakta sayamam" kadar uyduruk
"fıstıkçı şahap" kadar yavşak
camı çizilmiş gözlükten görmek
parçalara ayrılmış birşeymişçesine
sosyal mesajlı genç t-shirtleri
yol kenarndaki fahişeler
güneş batarken deniz kıyısında olmak da var
vay be! dediğim anlar da oldu tabii
ama sıçarken duyduğun huzura ne demeli?
kırmızı yanaklar...
bilmek istemediğim geçmişin tokat izleri
histeri?
bolçi kadar lezzetli 31 çekmek kadar faydasız
puantiyeli bardak gerçekten çok gizemli
elbezi, televizyon
yinede su içmek için kullanılır puantiyeli bardak...